2024-2025 eğitim öğretim yılının birinci döneminin sonu itibariyle okul öncesi eğitim öğrencilerimizin, yeni adıyla “Beceri Edinim Rapor”larını genel ve özel değerlendirmeler ile hazırladık.
Sivas Valiliği himayelerinde ve Sivas Millî Eğitim Müdürlüğü’nün koordinatörlüğünde yürütülen HEDEF Projesi kapsamında planladığımız çalışmalar değerlendirme aşaması ile devam ediyor. Değerlendirme zamanları eğitimin önemli bir aşamasıdır. 2024-2025 eğitim öğretim yılının birinci döneminin sonu itibariyle okul öncesi eğitim öğrencilerimizin, yeni adıyla “Beceri Edinim Rapor”larını genel ve özel değerlendirmeler ile hazırladık. Minik hediyelerle birlikte paketlere koyarak 17 Ocak 2025 tarihinde çocuklarımıza sunduk. Karne hatırası köşesinde fotoğraflar çektik. Neşeli müzikler eşliğinde eğlenirken eski zamanların “Akdeniz Karadeniz karnemizi isteriz” seslenişini de öğrettik çocuklarımıza. Hepimiz birbirimize “iyi tatiller” dedik ve bolca sarıldık. “Seni çok özleyeceğim” sözleri duvarlara sindi. Gözlerdeki pırıltıyı temaşa edebilmek ise büyük bir mutluluktu. Minicik çocuklarımız tüm masumluklarıyla tatlı bir heyecan yaşadılar. Merakla beklediler belgelerini. Onlar da “karne” diyorlar bu raporlara. Heveslendikleri için “karne” olsun adı, ne çıkar? Zaten bu raporlar da onları tam olarak ifade edemiyor ki. Sınırlı bir alana, harf sayısına göre yazılan kurallı kısa ifadeler onları anlatmaya yeter mi hiç? Yetmiyor zaten. Bir çocuğu anlatmak raporların harcı değil. Onlarla yaşadığımız her ana hürmetle; bulunduğumuz mekâna bizi bağlayan ve bazen sadece “tek sebep” olan çocuklarımıza yazacak sayfalar dolusu kelimelerimiz var elbet. Bize iyi gelenler sizsiniz çocuklar. Hiçbir belge sizden daha değerli değil. Belki de dünyadaki en güzel şeylerden biri zamanın koşuşturması olmadan çocuklarla doya doya sohbet edebilmektir. Seslerine ses, meraklarına yoldaş olabilmektir. Belgeler o zevki anlatmıyor. Yeterli yetersiz, iyi, çok iyi, geliştirilmeli gibi ifadeler bir çocuğun kendi özelinde kat ettiği yolu, koşullarını, itirazlarını söylemiyor. Yeterince duyarlı davranmayıp kalbini kırdığımız çocukları da belgelerde görmek mümkün olmuyor. Çok sevdiğimiz, çok emek verdiğimiz o zamanların anıları da belgelerden yansımıyor. Sözün özü sevgili çocuklar; belgeler bir kenara, siz yüreğimizin başköşesine, hatalarımızla, doğrularımızla…
Ve karne gününde de zamanla olan imtihanımız yine bizi yalnız bırakmadı, su gibi geçen dakikalara sitem ettik biraz. Oynanacak oyunlarımız vardı ve çocukların “şunu da oynasak” dedikleri cümleleri yarım kaldı. Yarım kalan hikâyelerimiz ne de çok. Değerlendirme zamanları hep dediğimiz gibi bizler için düşünme duraklarıdır. Yine eriştik, el ayak çekilince baş başa kaldığımız sınıfımızın içinde duvarlarla sohbet etmeye. Bir yandan temizleyip düzenlerken sınıfımızı bir yandan da mekâna yüklediğimiz anlamların arasında düşünüyoruz. Her oyuncağın, materyalin, dolabın, vidanın, çivinin, çizilmiş masanın, yırtılmış zemin döşemesinin, yıllara meydan okumuş parkelerin sayısız anısı var. İnsan, geçen zamanla birlikte geriye kalanların öznesi olur bazen. Her çocuğun dolabında ayrı bir hikâye vardır mesela. Kuru boya ayrı konuşur, kurşun kalem başka bir şeyler söyler ve renk sırasını şaşırmadan dizilmiş boyalar bizi çocukluğumuza götürür. Tıka basa dolmuş kalem açacağı başka gözlemlerle birleşip çocuğun çekindiğini ve bir türlü açacağın içini çöp kutusuna dökemediğini söyler bize. Hüzünle birlikte yeni fikirler gelir aklımıza. Yeni adımlar düşünür zihnimiz yeni günler için. Sınıftaki huzurun nasıl da değerli olduğunu yeniden hissedebilmenin şükrüyle, güzel huylu çocuklarımızın burnumuzun direğini sızlatan hâlleri gelir gözümüzün önüne. Bu kuşatıcı iklimi oluşturan çocuklar sayesinde dinleme, anlama, yorumlama, problem çözme, yeni öğrenme adımları oluşturabilme, sorunları konuşarak çözme gibi nice eğitim durumunu yaşayabilmek ne güzel! Ahmet Çağlar’ın masum bakışları, Ela Nur’un sakinliği, Aslıhan’ın bilgisi, Ayça’nın vatan sevgisi, Cansu’nun kibarlığı, Ela’nın iyi kalpliliği, Elif Rana’nın emekleri, Tuna’nın sevimliliği, Miraç’ın mantığı, Yavuz Selim’in iyi hâli, Hilmi Cem’in sayı ilgisi, Hiranur’un el becerisi, İpek Sare’nin bağlar kurabilmesi, Deniz’in çizgi karakterleri, Talha’nın hoş sohbeti, Yiğit Efe’nin tatlı dili, Yusuf’un sıcak tebessümü, Yusuf Eymen’in parlayan gözleri, Zehranur’un sevecen minnet dolu bakışları ve Kağan’ın okuduğu kelimeler onlar sınıfta yokken bile gözümüzün önündedir işte… Değerlendirmek için durmak ve düşünmek gerekiyor. Yavaşlamak ve düşünmek, sessizlik ve düşünmek, mekânda olmak ve düşünmek gerekiyor. Karmakarışık süreçlerden arınıp berrak bir zihinle, çocukla bağlar kurup zamanı anlamlandırmak gerekiyor belki de. Asel’in sevimliliği, Buğlem’in güzel konuşması, Defne’nin sevgi dolu bakışları, Kayra’nın naif yüzü, Esila’nın iyi dinlemesi, Eymen İrfan’ın güçlü duruşu, Giray’ın tatlı konuşmaları, Gökçe’nin işine odaklanması, Göktürk’ün neşeli yüzü, Mehmet Ömer’in merakı, Nisanur’un hamaratlığı, Poyraz’ın beyefendiliği, Saltuk Buğra’nın olgun duruşu, Şifanur’un saygısı, Uygur’un kararlı hâlleri, Yavuz Selim’in derin bakışları, Yiğit Ali’nin değerli adımları, Züleyha’nın kibarlığı, Anıl’ın emekleri, Hamza’nın iyi kalpliliği ve Göktuğ’un hoş sohbeti sınıfın hemen her köşesine yerleşmiş gibidir… Sabah ve öğle grubunda ne çok çocuğun anısı bizimledir. Her biri için iyi dilekler sıralarken, bu dileklere dünyadaki tüm çocukları da dâhil eder gönlümüz. Çocuklar var olsunlar… Biz büyükler de bu karne gününde kendimizi değerlendirmeye devam edelim.